Merkezi Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan Uluslararası Ceza Divanı (UCD), 17 Mart 2023‘te Başkan Putin hakkında, “Ukrayna’da savaş suçu işlediği iddiasıyla” tutuklama emri çıkarmıştı. Güney Afrikalı yetkililer, 19 Temmuz’da yaptıkları açıklamada bunu teyit etti. Zira ülkeleri UCD ve onun kuruluş belgesi olan Roma Statüsü‘ne taraftı. Yani, Güney Afrika topraklarına ayak basması halinde Rus lideri tutuklama yükümlülükleri vardı.
RUSYA: “SAVAŞ İLANI ANLAMINA GELİR”
Washington’da dolaşan kulis bilgilerine göre Güney Afrika, Putin’in ülkelerine gelmesi halinde onu tutuklamayacağına dair güçlü ipuçları vermiş, ancak aynı zamanda sorunla karşılaşmamak için de gelmemesi yönünde lobi faaliyeti yürütmüştü. Aynı şekilde Güney Afrika muhalefeti de Putin’in ülkeye gelmesi halinde tutuklanması için yoğun kampanyalar yürüttü. UCD anlaşması, aynı zamanda Güney Afrika iç hukukunun bir parçası haline geldiği için hükümet yetkililerinin, uluslararası mahkemeye verilen taahhüdü yerine getirmemeleri halinde ülke yasaları uyarınca cezalandırılmalarının önü açıktı. Ancak bu söylentileri devre dışı bırakan bir örnek vardı: Güney Afrika, Haziran 2015’te kendisini ziyaret eden Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’i tutuklama yükümlülüğünü yerine getirmemişti.
Sudan Eski Devlet Başkanı Ömer Hasan El Beşir, Güney Afrika’da
Rus makamları, görevdeki başkanlarının tutuklanması halinde bunun bir “savaş ilanı” anlamına geleceğini açıkça belirtti. Öte yandan mahkeme, Moskova tarafından tanınmıyor olmasına karşın, Başkan Putin, hakkında çıkarılan emirden bu yana Roma Statüsü’ne taraf hiçbir ülkeye seyahat etmedi.
TÜRKİYE’NİN TUTUMU
Uzun zamandır Putin’in Erdoğan’la görüşmek üzere Türkiye’ye geleceği konuşuluyordu, lakin gelmedi. Bunun yerine iki lider 4 Eylül’de Soçi’de buluştu. Ziyaret, Türkiye-Rusya ilişkilerinin çalkantılı bir seyirde ilerlediği bir döneme denk geldi. Pek çok yorumcu Putin’in olası ziyareti konuşulurken neden Erdoğan’ın Soçi’ye gittiğini sorguladı. Acaba Türkiye de mi UCD’nin kuruluş belgesi olan Roma Statüsü’ne taraftı? Cevap, hayır. T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın web sitesinde yer alan bilgilere göre Türkiye, Roma Statüsüne taraf değil. Sitede ayrıca şu bilgi yer alıyor: “Türkiye, Roma Statüsüne taraf olmamakla birlikte UCD’nin faaliyetlerini yakından takip etmekte olup, Taraf Devletler Asamblesi toplantılarına katılım sağlamaktadır…”
Peki UCD’nin faaliyet alanı nedir?
AVRUPA’YI KURTARAN MADDE
Açık kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Uluslararası Ceza Divanı (kısaca UCD), üye ülkeler tarafından savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım ve saldırı suçlarını kovuşturan uluslararası bir mahkemedir. 1 Temmuz 2002 tarihinde kurulmuş ve 11 Mart 2003 tarihinde de çalışmaya başlamıştır. Mahkeme binası “Ev Sahipliği Anlaşması” yaptığı Hollanda’nın Lahey kentinde bulunmaktadır.
Roma Statüsü’ne göre UCD sadece, sözleşmenin yürürlüğe giriş tarihi olan 1 Temmuz 2002’den sonraki suç savlarını yargılayabilir. Antlaşmanın bu maddesi, Avrupalı üyelerin geçmişte başta Afrika olmak üzere dünyanın dört bir yanında iştirak ettikleri kitlesel katliam, soykırım ve işgal gibi insanlığa karşı işlenmiş suçlardan muaf tutulmalarını sağlamaktadır.
KİMLER TARAF, KİMLER DEĞİL?
Kasım 2019 itibariyle tüm Güney Amerika ülkeleri, Vatikan hariç Avrupa’nın tamamı ile Afrika’nın yaklaşık yarısı dâhil olmak üzere 123 devlet anlaşmaya taraftır. Üye devletler olan Burundi ve Filipinler anlaşmadan çekildi. 31 ülke ise Roma Statüsünü imzaladı ancak onaylamadı. Bu devletlerden biri olan Ukrayna, anlaşmaya taraf olmamasına karşın 2013 yılından bu yana Mahkeme’nin yargı yetkisini kabul ediyor.
Dört imzacı devlet; İsrail, ABD, Sudan ve Rusya anlaşmadan kaynaklanan hiçbir yasal yükümlülükleri olmadığını bildirdi. Aralarında Türkiye, Azerbaycan, Hindistan, Çin ve Suudi Arabistan‘ın da olduğu 41 devlet ise anlaşmayı hiç imzalamadı.
Mahkeme bugüne dek Afganistan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Fildişi Sahili, Sudan, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kenya, Libya, Uganda, Bangladeş/Myanmar, Filistin ve Venezuela‘da soruşturmalar açtı; Bolivya, Kolombiya, Gine, Irak, Nijerya, Gürcistan, Honduras, Güney Kore, Ukrayna ve Venezuela‘daki olaylara dair de ön incelemeler yürüttü.
Uluslararası Ceza Divanı, Lahey, Hollanda
Mahkeme’nin tarafsızlığı, gücü, yetkisi, sorumluluk alanı ve yürüttüğü soruşturmaların tutarlılığı hep eleştiri konusu oldu. Gelelim, bu eleştirilere… Devletler bazında Mahkeme’ye yöneltilen eleştiriler hangi noktalarda yoğunlaşıyor?
AFRİKA’DAN ‘YENİ SÖMÜRGECİLİK’ SUÇLAMASI
UCD, zengin ve güçlü devletler tarafından işlenen suçları görmezden gelerek küçük ve zayıf devletlerin liderlerini cezalandırdığı için sıklıkla, “Önyargılı davranmak ve Avrupa emperyalizminin bir aracı olmakla” suçlanıyor. Afrikalı liderler de küresel bir yetkiye sahip olduğunu iddia eden Mahkeme’nin Afrika kıtasına orantısız bir şekilde odaklandığını öne sürüyor. Haksız da sayılmazlar. Ocak 2016’ya kadar UCD’nin soruşturduğu dokuz vakanın tamamı Afrika ülkelerinde gerçekleşti.
Bu süreçte Burundi, Güney Afrika ve Gambiya anlaşmadan çekildiklerini duyurdu. Kenya ve Namibya da ayrılmayı düşündüklerini bildirdi. Gambiya ve Güney Afrika, iç ve dış baskılar sonucu anlaşmaya geri dönmek zorunda kaldı. Söz konusu ülkeler, kararlarına gerekçe olarak, “Mahkemenin tarihi boyunca suçladığı 39 kişinin tamamının Afrikalı olmasını ve 2003 Irak işgaliyle bağlantılı savaş suçlarını soruşturmak için hiçbir çaba sarf etmemesini” gerekçe gösterdi.
Dönemin Kenya Başkan Yardımcısı William Ruto ve Başkan Uhuru Kenyatta, Ekim 2013’teki özel bir Afrika Birliği (AU) zirvesinde, UCD’ye taraf olan 33 Afrika ülkesine “anlaşmadan çekilme” çağrısında bulundu. Kenya bu eleştirilerde yalnız değildi; Sudan, Fildişi Sahili, Ruanda ve Uganda makamları da benzer eleştiriler sundu. Mahkemenin çıkardığı tutuklama kararlarına rağmen suça konu olan kişilerin rahatlıkla uluslararası ziyaretler yaptığı görüldü.
Kenya’nın mevcut Cumhurbaşkanı William Ruto
Afrikalı eleştirmenler, UCD’yi, “Batı emperyalizminin Afrika’daki siyasi çıkarlarını güçlendirmek isteyen yeni bir sömürgeci güç” olarak tarif ediyorlar. Akademisyen Awol Allo‘ya göre, mahkemenin Afrika ile temel sorunu “Avrupa merkezcilik.” Dönemin Afrika Birliği Başkanı, Etiyopya Başbakanı Hailemariam Desalegn, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun altmış sekizinci oturumunda eleştirilerini şu şekilde özetledi: “UCD’nin çalışma şekli Afrika’da çok kötü bir izlenim bırakmıştır. Bu kesinlikle kabul edilemez…”
KREMLİN: HÜKÜMSÜZDÜR…
Yukarıda da belirttiğimiz gibi; UCD, 17 Mart 2023’te Başkan Putin hakkında, Ukrayna’da savaş suçu işlediği iddiasıyla tutuklama emri çıkarmıştı. Kremlin sözcüsü Peskov, Rusya’nın ilgili kararı tanımadığını açıkladı ve diğer birçok ülke gibi Rusya’nın da UCD’nin yargı yetkisini tanımadığını belirterek “Bu tür kararlar hukuk açısından Rusya Federasyonu için hükümsüzdür” dedi. Rusya Parlamentosu Başkanı Vyacheslav Volodin ise Telegram hesabından söz konusu hareketi, “Batı’nın histerisinin bir kanıtı” olarak nitelendirdi.
Güney Afrika Dışişleri Bakanı Naledi Pandor ise aynı dönemde UCD’yi “Uluslararası hukuk ihlallerinden sorumlu tüm liderlere karşı eşitlikçi bir yaklaşım sergilememekle” eleştirmişti.
ABD’NİN SUÇLARINI SORUŞTURAMADI
ABD; Başkan George W. Bush döneminden itibaren mahkemenin ve benzer mahkemelerin olası yargı yetkisine karşı oldu. Bunun içinde “koruma” maksatlı, Amerikan Hizmet Üyelerini Koruma Yasası‘nı çıkardı. Bu yasa ABD’ye “UCD tarafından veya UCD’nin talebi üzerine alıkonulan ya da hapsedilen ABD ve Müttefik Kuvvetler personelinin serbest bırakılması için gerekli ve uygun tüm araçları kullanma yetkisi” vermektedir.
Donald Trump yönetimi de Bush yönetimine benzer şekilde; ABD’nin işlediği suçlar söz konusu olduğunda, Amerikan vatandaşlarına yönelik herhangi bir soruşturmaya yanıt olarak “vize yasağı” getirmenin yanı sıra UCD yargıçları ve personeline yönelik kovuşturma ve mali yaptırım tehdidinde bulundu ve Mahkeme’ye karşı düşmanca bir tavır aldı.
Tartışmalı süreçler sonucunda ABD’nin suçları hiçbir zaman soruşturulamadı. 30 Eylül 2020 tarihinde, ABD’nin önde gelen insan hakları avukatları; ifade özgürlüğü haklarını ihlal ettiği ve savaş suçu mağdurları adına adaleti sağlamaya yönelik çalışmalarını engellediği gerekçesiyle, Trump yönetimi Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Hazine Bakanı Steven Mnuchin ve Başsavcı William Barr‘a dava açacaklarını duyurdu. Fakat buradan da ABD’nin dünyanın dört bir yanındaki katliamlarını soruşturmaya yardımcı olacak bir sonuç çıkmadı. Bu da mahkemenin uluslararası işlerliği ve yetkisi konusunda yoğun bir tartışma başlattı. Batı merkezli, fakat sadece Batı Dünyası dışında kalan ülkelerdeki suçları soruşturan, emirler yayınlayan, ancak hükümleri büyük ölçüde dikkate alınmayan UCD’nin gücü ve tarafsızlığı sorgulandı.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), UCD’nin Uganda, Ruanda ve Kongo‘daki çatışmalarda hükümetlerin oynadığı rolleri dikkate almadığını bildirdi. Soruşturma, “taraflı ve kusurlu” olarak nitelendirildi. Bu da Avrupa çıkarlarının, söz konusu davalar üzerindeki etkisine yönelik eleştirilerin zeminini güçlendirdi.
DİĞER ELEŞTİRİLER
UCD’ye ayrıca şu eleştiriler yöneltildi:
- Liderlerin yargılanması, barışçıl şekilde istifa etme olasılığını azaltmakta, bu da çatışmaları uzatmaktadır.
- UCD’nin devletler ile iş birliği yapmaksızın başarılı davalar yürütmesi olanaksızdır. Bu durum UCD’nin dava seçiminde tutarsız davranması ve meşruiyetini kaybetmesini de beraberinde getirmektedir. Bu durumda, UCD’nin caydırıcılığı da ortadan kalkmaktadır.
- UCD’nin uluslararası hukuku ihlal eden şirketler üzerinde yargı yetkisine sahip olması da bir eleştiri konusudur. Bu durumun özellikle kriz bölgelerindeki gönüllü girişimleri tehlikeye atacağı savunulmaktadır.